top of page
Ara

İstanbul Kıyıları ve Yer Kavramı

Yazı: Selin Ciftci

 

Istanbul Coastline and the Concept of "Space"



Abstract: The article deals with the concept of place through the relationship between belonging and ownership. In this context, it questions how can be produced the knowledge of "space", that we have acquired and grasped through experiences and relations established within the city in today's Istanbul coastline.

 

Süreyya Plajı, 1946

Türkçede ”yer” kavramının, bir bölge-kentin bir parçası gibi fiziksel niteliklerinden öte, ”ev” kavramı ile içselleştirilerek, eşdeğer anlamlarda kullanıldığına tanık oluruz. ”Ev”; kavram olarak aidiyet ve sahiplenme içerir. Kent üzerinden yola çıkarsak ”kentli”nin yaşadığı şehri ”ev” olarak nitelendirmesi ve kendini ”o yere ait” olarak konumlandırması ”o yeri” sahiplendiğinin bir göstergesi olarak nitelendirilir. ”Yer” kavramını fenomenolojik bir yaklaşımla ele aldığımızda farklı tanımlarla karşılaşırız. Tim Cresswell (2004)’a göre ”yer”; insanların, öyle ya da bir başka türlü, ilişik kurdukları, değdikleri, bağlandıkları mekânlardır; anlamlı konumlardır; Edward Relph ise yerleri pratiğe/eyleme dayalı bilgilerimizle kavradığımızdan bahseder ve yaşantısal bir niteliğe sahip olduğunu, insan varlığı ve deneyimi için bir kök salma biçimini temsil ettiğini savunur(1). İstanbul gibi günden güne yapılaşan,dönüşen bir kentte, kentlinin ”yer” ile kurduğu ilişki, ”o yere” ne kadar ait hissettiği sorunlu bir durumdadır.

Bu sorunlu durumu İstanbul kıyılarındaki dönüşüm üzerinden ele aldığımızda daha okunaklı hale getirebiliriz. Erkök; kente ait tarihi, sözlü ve görsel anlatımlarda açıkça okunabilen denizle olan yaşantının, bugün oldukça farklılaştığını; İstanbul kıyılarının kentle ve kentliyle kurduğu ilişkinin, zamanla değişkenlik gösterdiğinden bahseder(2). İstanbul gibi kıyı çeşidinin fazla olduğu, kentlinin kıyıyla ”plajlar”(Süreyya Plajı(resim1), Moda Plajı, Salacak Plajı..) ”iskeleler”, ”vapurlar” , ”balıkçılar” gibi farklı araçlarla ilişki halinde olduğu bir dönemden, bugün kıyıyla ve denizle kurulan bu ilişkinin azaldığı, kıyının doldurulmasıyla, farklı özellikteki kıyılara ”sahil yolları”, ”kendine kapalı yeşil alanlar” gibi benzer müdahelelerin yapılmasının İstanbul kıyılarını tektipleşmeye maruz bıraktığı söylenebilir. Kıyının kentliyle olan ilişkisinin bu derece azaldığı bir dönüşüm sürecinde, kıyının ”yer” olarak kavranabilmesi için belirtilen; insanın ”değdiği”, ”eylemle kavradığı”, ”pratikle oluşturduğu”, ”deneyimlediği” bir ”mekan” olma özelliğinden uzaklaştığı söylenebilir. Bununla ilgili olarak; Ciravoğlu, kentin farklı noktalarında "yer"in kavranabileceğini ancak "aynılık" durumunda ”yersizleşmek” ten söz etmek gerektiğini belirtir, bu durumun da ”belleğin sürekliliği”ni kırdığından bahseder(3).

Sonuç olarak, yaşanılan kenti ”ev” gibi içselleştirebilmek, kent parçalarıyla kurduğumuz ilişkilerin gücüne bağlıdır. Bu bağlamda, kentlinin kıyıyla kurduğu ilişkinin günümüzde ne kadar güçlü kurulduğu ve bu ilişki üzerinden deneyimle elde ettiğimiz ve kavradığımız ”yer” bilgisinin; bugün İstanbul kıyıları için ne kadar üretilebildiği önemli bir sorundur.

Kaynak: (1) ; Gürkaş, E., Barkul, Ö., (2012), ‘Yer Üzerine Kavramsal Bir Okuma Denemesi’ http://citeseerx.ist.psu.edu/viewdoc/download?doi=10.1.1.403.5621&rep=rep1&type=pdf (2) ; Erkök, F., (2002), ‘Kentsel Bileşenleri ve Kıyı Kenti Bağlamında İstanbul’un Öznel ve Nesnel Değerlendirmesi’, Doktora tezi (3) ; Ciravoğlu, A., (2008, Nisan), ‘Kentin Tozu: Denizine Küsen Kent İstanbul’ http://www.mimarizm.com/kentintozu/Makale.aspx?id=532&sid=516

댓글


bottom of page